Site icon Balina Media

“2030 yılında Türk kadınlarının yarısı, erkeklerin ise üçte biri obez olacak”

2030-yilinda-turk-kadinlarinin-yarisi-erkeklerin-ise-ucte-biri-obez-olacak.jpg

Acıbadem Üniversitesi’nden Prof. Dr. Murat Baş uyarıyor: 

 

“2030 yılında Türk kadınlarının yarısı, erkeklerin ise üçte biri obez olacak”

 

Obezite, 21. yüzyılın en büyük halk sağlığı sorunlarından biri olarak karşımıza çıkıyor. Dünya Sağlık Örgütü ve OECD raporlarına göre, 2035 yılına kadar 1.9 milyar insanın obeziteyle yaşayacağı tahmin ediliyor. Bunun ekonomiye maliyeti ise yıllık 4.32 trilyon dolar olarak hesaplanıyor. 2035 yılına kadar her dört kişiden birinin obezite ile yaşaması beklenirken, çocukluk çağı obezitesinin ise iki kat arttığı gösteriliyor. 

Acıbadem Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı ve Beslenme ve Diyetetik Bölümü Başkanı Prof. Dr. Murat Baş, obezitenin sadece bireysel yemek tercihleriyle açıklanamayacak kadar karmaşık bir sorun olduğunu belirterek, “Kentleşme, teknolojik ilerlemeler, ekonomik eşitsizlikler ve gıda endüstrisinin yapısı, tüm dünya genelinde obezite oranlarının artmasında büyük rol oynuyor. Gündelik hareketliliğin azalması, ucuz ve sağlıksız gıdalara erişim kolaylığı, obeziteyi kaçınılmaz hale getiriyor” diyor. 

 

Çocukluk çağı obezitesi iki katından fazla arttı
Prof. Dr. Murat Baş, “Son 30 yılda çocuklarda obezite oranları iki katından fazla arttı. Bu durum, gelecekte kalp hastalıkları, diyabet ve diğer kronik hastalıkların da yaygınlaşacağını gösteriyor. Sadece bireysel çözümlerle değil, toplumsal ve politikalarla müdahale edilmesi gerekiyor” diyor.

 

Türkiye’de obezite oranları alarm veriyor
Türkiye, Avrupa’da kadınlarda en yüksek, erkeklerde ise beşinci en yüksek obezite oranına sahip ülkeler arasında. 1975’te yüzde 8.6 olan obezite oranı, 2016’da yüzde 32.1’e yükseldi. Prof. Dr. Murat Baş, “1961’de Türkiye’de kişi başına düşen günlük enerji alımı 2.955 kaloriydi. Bugün bu rakam 3.925 kalorinin üzerine çıkmış durumda. Ultra işlenmiş gıdalar ve şekerli içecekler obezitenin en temel sebeplerinden biri haline geldi” şeklinde konuşuyor. 

Obeziteyle mücadelede bireysel farkındalığın ötesinde sistemsel değişimlerin şart olduğunu belirten Prof. Dr. Murat Baş, “Sağlık sistemleri, obeziteyle yaşayan bireylere daha iyi hizmet sunacak şekilde geliştirilmeli. İşlenmiş gıdaların tüketimini azaltacak politikalar uygulanmalı, sağlıklı besinlere erişim kolaylaştırılmalı. Kent planlaması fiziksel aktiviteyi teşvik edecek şekilde yapılmalı, yürüyüş yolları ve yeşil alanlar artırılmalı. Ayrıca, obeziteye dair toplumsal damgalama ile mücadele edilmelidir. Obezite bireysel bir sorun değil, sistemsel bir krizdir. Bireyleri suçlamaktan öteye geçerek sağlıklı bir gelecek inşa etmeliyiz” diyerek herkesi bu konuda duyarlı olmaya çağırdı.

 

Obeziteyi besleyen modern yaşam

Günümüzde fiziksel aktivitenin azalması, sağlıksız beslenme alışkanlıklarının yaygınlaşması ve yüksek kalorili gıdaların kolay ulaşılabilir olması obezitenin temel nedenleri arasında yer alıyor. Masa başı işler, motorlu araç kullanımının artması ve dijitalleşmenin yaygınlaşması günlük hareketliliği ciddi şekilde azaltıyor. Bunun yanında, sağlıklı gıdaların yüksek maliyeti düşük gelirli bireyleri daha ucuz, işlenmiş ve yüksek kalorili gıdalara yönelttiğine dikkat çeken Prof. Dr. Murat Baş, “Fast food tüketimindeki artış, yüksek şeker ve doymuş yağ içeren işlenmiş gıdaların yaygınlaşması, gençler ve çocuklar başta olmak üzere tüm toplumu etkiliyor. Bu gıdalar vücuda fazla enerji alımına neden olarak kilo artışına yol açarken, aynı zamanda bağırsak mikrobiyotasını bozarak sindirim sağlığını da olumsuz etkiliyor. Ayrıca şekerli içeceklerin tüketimi de obeziteyi tetikleyen önemli faktörlerden biri. Türkiye’de kişi başına yıllık şekerli içecek tüketimi 160 litreye ulaşarak dünya ortalamasının neredeyse iki katına çıkmış durumda” diyor. 

Obezite konusunda sıkça tartışılan bir konu da genetik yatkınlığın rolü. Bazı bireylerin genetik olarak kilo almaya daha eğilimli olabildiklerini söyleyen Prof. Dr. Murat Baş, “Ancak yapılan araştırmalar, çevresel faktörlerin genetik yatkınlığı tetiklediğini gösteriyor. Yani genetik faktörler tek başına belirleyici değil; sağlıksız bir beslenme düzeni ve hareketsiz yaşam tarzı, obezitenin esas sebepleri arasında yer alıyor. Obezite sadece bireylerin sağlığını değil, küresel ekonomiyi de tehdit eden bir halk sağlığı krizi haline geldi. OECD raporları, obezitenin sağlık harcamalarını yılda %8 oranında artırdığını ve üretkenlik kaybına neden olduğunu ortaya koyuyor” şeklinde sözlerini sürdürüyor. 

 

Türkiye’de obezite gerçeği

Prof. Dr. Murat Baş, Türkiye’nin de obezite krizinden ciddi şekilde etkilendiğine dikkat çekiyor: “1975’te %8.6 olan obezite oranı, 2016’da %32.1’e çıkarak dört katına yükseldi. Dünya Sağlık Örgütü’nün tahminlerine göre, 2030 yılına kadar Türk kadınlarının yarısı, erkeklerin ise üçte biri obez olacak. Türkiye, Avrupa’da kadınlarda en yüksek, erkeklerde ise beşinci sırada yer alıyor. Bu dramatik artış, yalnızca bireylerin yaşam kalitesini değil, sağlık sistemini ve ülke ekonomisini tehdit eden bir halk sağlığı krizine işaret ediyor. Türkiye’de her 100.000 ölümden 84’ünün obeziteyle ilişkili olduğu bildiriliyor. Bu oran, küresel ortalamanın neredeyse iki katı….”

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Bu Haberi Paylaşın
Exit mobile version